Türkistan’da yetişen velilerden Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerinin talebelerinden Mevlâna Seyyid Hasan, henüz küçük bir çocuk idi. Babası onu aldı. Ve Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerinin sohbetine götürdü. Küçük Hasan odaya girdi… Bir “bal kavanozu” gördü. Hemen ona koştu. Ve yemeye başladı. Hâce Ubeydullah hazretleri, gülümseyerek durumu seyretti. Ve küçük Hasan’a; “Yavrum! Senin ismin ne?” diye sordu. Hasan ona baktı. Ve cevaben: “İsmim bal” dedi. O, bu cevabı duydu. Çok hoşuna gitti. Ve babasına; “Kabiliyeti, yeteneği çok kuvvetli. Zira ‘bal’ın lezzetini alınca kendisini ona verdi, ‘bal’ın sevgisinde eridi, ‘bal’da fâni oldu. Kendini ‘bal’ zannetti… Başka şey tadınca da öyle olacak” buyurdu. ● ● ● Bir gün bazı gençler geldi. Ve bu büyük velîye; “Efendim, insanlığa hizmet düşüncesi ile çalışarak faydalı bilgiler ve eserler bırakmış olanlar, bu hizmetlerinin faydasını görürler mi?” diye sordular. Büyük veli dinledi. Ve cevap verip; “Evet, böyle kimseler başka dinden olsalar bile, ömürlerinin sonlarında Hakk teâlânın hidâyetine kavuşmaları umulur. Eskiden Müslümanlar, böyle insanlar için ‘gizli din tutar’ derlerdi” buyurdu.
“Yavrum, senin ismin ne?”
“Yavrum, senin ismin ne?”