“Onu siz teftiş etmiyor musunuz?”

“Onu siz teftiş etmiyor musunuz?”


“Bu sırada, yüzbaşı ve albayın eşi ayrı kapılardan içeriye girdiler. Yüzbaşının yüzünün rengi değişmişti…”   Girişteki odada bekliyormuş. Bir dakika sonra, yüzbaşıya tıpatıp benzeyen, ancak ona göre daha esmer albay rütbesindeki kişi gelip yanımıza yaklaştı ve bir asker selamı verdi. Ben de kendisini ayakta karşıladım. Tokalaştık kendisini takdim etti. “Memnun oldum buyurun albayım “diyerek yanımdaki sandalyeyi gösterdim. Teşekkür ederek oturdu. Bu sırada yüzbaşının durumuna dikkat ettim. Ağabeyini görünce hemen ayağa kalkıp “hazır ol” vaziyetine geçerek, başı ile selam verdi, “hoş geldiniz komutanım” dedi. Albay: “Ne demek ‘komutanım!’ Ben senin ağabeyin değil miyim?” deyince, Yüzbaşı: “Benim gibi canavarın ağabeyi olduğunu söylemesen iyi olur” dedi. Bu konuşma karşısında Albay adeta dona kalmıştı. Kardeşinin bu tavrı karşısında bir süre sustuktan sonra bana döndü: “Beyefendi, kardeşim ne söylerse söylerin, sizden ricam, Hâkime emir verip bunun buradan çıkartılmasını sağlamanızı rica ediyorum, onun tedavisi için bu şart” dedi. “Albayım, dedim, bizim hâkimlere emir vermemiz diye bir şey yok”  “Peki siz onu teftiş etmiyor musunuz, sicil vermiyor musunuz?” “Evet ama hâkime emir verme yetkimiz yok. Ancak özel durumunu anlatıp ricada bulunabilirim, takdir ona ait.” “Hayret vallahi, ben doğrusu buna akıl erdiremiyorum.” Yüzbaşı birden ayağa kalkarak: “Sizden benim tahliyemi isteyen kim! Ben tuvalete kadar gidiyorum geleceğim” deyip arka tarafa doğru yürüdü. Albay: “Müfettiş Bey, benim hanım dışarıdaki odada bekliyor, kardeşim yengesini çok sever, acaba dönünce onu içeri alıp yengesinin yardımını alabilir miyiz?” diye sorunca: “Siz bilirsiniz Albayım, hâkime onun özel durumunu anlatıp tahliyesini sağlıya bilirim. Sonra da sizin onu iyi bir psikiyatriste götürmeyi eşinizin yardımı ile sağlayabilirsiniz” dedim. Bu sırada, yüzbaşı ve albayın eşi ayrı kapılardan içeriye girdiler. Yüzbaşı yengesini görünce yüzünün rengi değişmişti. Tatlı bir gülümseme yayılmıştı çehresine. Kadın, beyaz tenli, kumral saçlı, güler yüzlü çok güzel bir kadındı: “Yenge hoş geldin, yoksa sen de mi beni kurtarmaya geldin?” dedi. Birbirlerine sarıldılar. Yüzbaşının gözlerinden iki damla yaş uç vererek gömleğinin üzerine yuvarlandı. Masaya hep birlikte oturduk. Yengesi konuştu: “Turgay, ağabeyinden durumunu öğrendim, elinde olmayan böyle bir sonuçtan niçin kendini bu kadar sorumlu tutuyorsun?” DEVAMI YARIN