Mesnevî

1.Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin (kuddise sirruh) yirmi altı bin beytten meydana gelen ve altı defter olan meşhûr eseri. Mesnevî’deki hadîs-i şerîfte, Peygamber efendimiz şöyle buyurdu: "İçinizde gizli olan düşmanı anlatsam, yiğitlerin ödü patlar, akıllıların aklı mahv olurdu. Ne gönlünüzde duâ edip yalvarmaya, ne oruç tutmaya ve ne de namaz kılmaya kuvvet…

devam oku

Mest

Abdest alırken ayağın yıkanması farz olan yerini yâni topuklarla birlikte ayakları örten deriden yapılmış su geçirmez ayakkabı. Hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömer’i sevip üstün tutmak, hazret-i Osman ve Ali’yi sevmek ve mest üzerine mesh etmek; Ehl-i sünnet (Peygamber efendimiz ve arkadaşlarının yolunda olanların) alâmetlerindendir. (Muhammed Rebhâmî) Mestin, bir saat…

devam oku

Mestûre

Örtünmüş, örtülü. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem zamânında, hür kadınlar mestûre idiler. Bir kadının, hizmetçi olmayıp, hür hanım olduğu mestûre olmasından belli olurdu. (Abdülhakîm Arvâsî) Kadınlar, cihâda mestûre olarak zevci veya mahremi (nikah düşmeyen akrabâsı) ile gider. (İbn-i Âbidîn) Mestûre hanımlar sokak başlarında birbirleriyle mecburiyet olmadıkça konuşmamalı, harama düşmemeye çok…

devam oku

Meşakkat

Zorluk, güçlük, zahmet. Babanın evlâdı üzerinde hakkı, baba kızdığı zaman ondan korktuğunu gösterip ona boyun eğmek, açlık ve meşakkat esnâsında önce babasını düşünüp onu kurtarmaktır. Çünkü iyiliğe karşı iyilikle karşılık veren, akrabâlık hakkını yerine getirmiş değildir. Belki akrabâları sıla-i rahmi (ilgiyi) kestiği zaman onları arayıp soran kimse akrabâlık hakkını îfâ…

devam oku

Meş’ar-ül-Harâm

Mekke-i mükerremede, Arafât ile Minâ arasında bulunan Müzdelife’nin sonunda Cebel-i kuzah yakınında bir yer. Meş’ar, şiâr (alâmet) yeri demektir. Meş’ar denmesi; ibâdet yeri olması; haram diye vasıflandırılması ise, hürmeti ve kıymeti sebebiyledir. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: (Hac mevsiminde ticâretle) Rabbinizden rızık istemenizde bir günâh yoktur. Arafât’tan (orada…

devam oku

Meşâyıh

Şeyhler, velîler, evliyâ. Şeyh kelimesinin çoğuludur. Bir kimse, meşâyıhın ervâhı (ruhları) hep hâzırdır, bilirler dese, îmânı gider. Allahü teâlânın izni ile hâzır olurlar dese küfr olmaz. (Muhammed bin Kutbüddîn İznikî ve İmâm-ı Birgivî) Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem; "Hesâba çekilmeden evvel, hesâbınızı görünüz" emirleri sebebi ile bâzı meşâyıh her…

devam oku

Meşâyıh-ı Kirâm

Büyük velîler, büyük zâtlar. Meşâyıh-ı kirâmın büyüklerinden biri diyor ki: Diri iken tasarruf (himmet, yardım) yaptıkları gibi, öldükten sonra da tasarruf, yardım yapan dört büyük velî gördüm. Bunlardan ikisi, Ma’rûf-i Kerhî ile Abdülkâdir-i Geylânî hazretleridir. (Ahmed Hamevî)

devam oku

Meşâyıh-ı Müstakîm-ül-Ahvâl

Hâlleri İslâmiyet’in emirlerine uygun olan zâtlar. Evliyâya hâsıl olan hâller, keşfler, eğer Peygamberimize sallallahü aleyhi ve sellem tâbi olmakla berâber ise, nûr üstüne nûr olur ve şerîatin (İslâmiyet’in) incelikleri onda hâsıl olmağa başlar.Sahâbe-i kirâmın (Peygamber efendimizin arkadaşları) he psi ve Selef-i sâlihin (ilk asrın müslümanları) ve Meşâyıh-ı müstakîm-ül-ahvâl böyle idi.…

devam oku

Meşhûr Hadîs

İslâm’ın ilk asrında bir kişi bildirmişken, ikinci asırda şöhret bulan, yâni bir kimsenin Resûl-i ekremden, o kimseden de, çok kimselerin ve bunlardan dahî, başka kimselerin işittiği hadîs-i şerîfler. (Bkz. Hadîs) Meşhûr hadîse inanmayanın îmânı kalmaz, müslümanlıktan çıkar. (İbn-i Âbidîn)

devam oku

Meşîhat-ı İslâmiyye

Bâb-ı fetvâ (fetvâ kapısı). Şeyhülislâmın bulunduğu yer. İlmiye teşkilâtının en yüksek makâmı meşîhat-ı İslâmiyye idi. Meşîhat dâiresinin en büyük vazifelisi şeyhülislâm idi. (Ahmed Cevdet Paşa) Ulemâdan Ahmed ibni Kemâl Paşa, Kânûnî Sultan Süleymân Han zamânında 1526’dan, 1534 senesine kadar meşîhat-ı İslâmiyye makâmında idi. Cinnîlere de fetvâ verirdi. Bunun için Müftî-yüs…

devam oku