Zevâid Sünnet

1. Farzla birlikte kılınması bildirilmeyen nâfile namazlar. 2. Peygamber efendimizin ibâdet olarak değil de, âdet olarak, devâmlı yaptığı şeyler. Peygamber efendimizin elbiseleri, oturması, kalkması, iyi şeyleri yapmaya sağdan başlaması, sünnet-i zevâiddir. Bunlara sevâb verilmesi için niyet etmek lâzım değildir. Niyet edilirse ibâdet olurlar. Sevâbları çoğalır. Zevâid sünnetleri ve nâfile ibâ…

devam oku

Zevâl Vakti

Güneşin tam tepeden ayrıldığı an. Zuhr yâni öğle namazının evvel vakti, güneşin zevâlden ayrıldığı vakit başlar. (Kedûsî)  

devam oku

Zeydiyye Fırkası

Hazret-i Ali’yi sevdiğini söyleyip, diğer Eshâb-ı kirâma düşmanlık besleyen, onlar hakkında kötü sözler söyleyen şîanın kollarından. On iki imâmın dördüncüsü olan Zeynelâbidîn’in oğlu Zeyd’e tâbi olan ve hazret-i Ali, Eshâbın en efdalidir (üstünüdür) ; bununla berâber Ebû Bekr, Ömer, Osman’ın (r.anhüm) hilâfetleri (halîfelikleri) de câizdir diyen fırka. İmâmetin (halîfeliğin), Zeynelâbidîn’den…

devam oku

Zıll Makâmı

Tasavvuf yolunda bir makâm, derece. Tasavvufta asla kavuşmadan önce, aslın görüntülerinin ele geçtiği makam. Zıll makâmının üstünde abdiyyet, kulluk makâmı vardır. Abdiyyet makâmı (hakîkî kulluk) ise vilâyet (evliyâlık) kemâllerinin en üstünüdür. (İmâm-ı Rabbânî)  

devam oku

Zillet

Aşağılık, horluk, hakîrlik. Zillete düşmeyecek şekilde tevâzu gösteren, meşrû kazancını meşrû yolda sarfeden, düşkünlere acıyan, fakîr ve hakîmler ile oturup kalkan kimseye müjdeler olsun. (Hadîs-i şerîf-Beydâvî Tefsîri) Zillet on kısımdır. Dokuzu yahûdîlerdedir. (Fahrüddîn-i Râzî)  

devam oku

Zînet

Fâidesi, menfaati olmayıp, yalnız gösteriş için kullanılan şey, süs. Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Dünyâ hayâtı elbette la’b, yâni oyun ve lehv yâni eğlence ve zînet (süslenmek) ve tefâhür yâni öğünme ve malı, parayı, evlâdı çoğaltmaktır. (Hadîd sûresi: 20) Erkeğin tedâvî için sürme çekmesi câizdir, olabilir. Zînet için çekmesi câiz…

devam oku

Zuhruf Sûresi

Kur’ân-ı kerîmin kırk üçüncü sûresi. Zuhrûf sûresi Mekke’de nâzil oldu (indi). Seksen dokuz âyet-i kerîmedir. Otuz beşinci âyet-i kerîmede geçen altın ve mücevher mânâsına gelen Zuhruf kelimesi sûreye isim olmuştur. Sûrede insanların rızıklarının farklı takdir edilmesinin ve milletlere ayrılmasının hikmetleri, inkarcıların cezâya çarptırılacağı, mü’minlere çeşitli nîmetler verileceği bildirilmektedir. (Râzî, Kurtubî)…

devam oku

Zâhir (Ez-Zâhir)

1. Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Varlığında şek ve şübhe olmayan, her eserinde varlığına deliller, işâretler bulunan yüce Allah. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Her şeyin başlangıcı ve sonu, Zâhir ve Bâtın O’dur. (Hadîd sûresi: 3) Allahü teâlâ Zâhirdir. O’nun varlığı her şeyden âşikârdır. Gözümüzün gördüğü her…

devam oku

Abdurrahmân-ı Harpûtî

Anadolu velîlerinden. Sivrice ilçesine bağlı Çöke köyünde 1756 (H.1169) târihinde doğdu. Doğum târihi ihtilaflıdır. Küçük yaşta Elazığ Medresesinde tahsîle başladı. Sonra tahsîl hayatına Diyarbakır’da devâm etti. Diyarbakır’da tahsîli sırasında, bütün derslerden geri kalması üzerine, arkadaşları onunla alay ederlerdi. Bu durumu hocası öğrenince, onun daha çok rencide olmaması için, yanına çağırarak;…

devam oku