Fâite

Gaflet, uyku, unutmak, hastalık, düşman korkusu gibi bir özürle kaçırılan farz veya vâcib namaz. Özürsüz, tenbellikle kılınmayan namazlara metrûkât denir. Namazı özürsüz vaktinde kılmamak büyük günâhdır. Kazâ etmekle bu günâh affolmaz. Ayrıca tövbe etmek lâzımdır. İslâm âlimleri, müslümanın namazını özürsüz aslâ terk etmeyeceğini, ancak dinde bi ldirilen bir özürle kaçırabileceğini…

devam oku

Fakîh

1. Fıkıh âlimi. Dînin amelî (yapılacak işlerle ilgili) hükümlerinde mütehassıs âlim. Çoğulu fukahâdır. (Bkz. Fıkıh) 2. Müctehid. Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkca bildirilmemiş olan hükümleri, açık ve geniş olarak bildirilenlere benzeterek meydana çıkarabilen derin âlim. İctihâd derecesine varmış âlim. Allahü teâlâ bir kuluna iyilik etmek isterse, onu dinde fakîh…

devam oku

Fakir

1. Aslî (temel) ihtiyâçlarından başka nisâb miktârı (dînen zengin sayılacak kadar) malı olmayan. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: …Artık ondan (kesilen kurbandan) hem kendiniz yiyin, hem de yoksula, fakîre yedirin. (Hac sûresi: 28) Üç şeyi yapan müslümanın îmânı kâmildir: Âilesine hizmet etmek, fakirler arasında oturmak ve hizmetçisi ile…

devam oku

Fakr

Fakirlik. Tasavvufta her zaman her işte Allahü teâlâya muhtaç olduğunu bilmek. Fakr ile öğünürüm. (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ül-Ehâdîs)

devam oku

Fal

Atılan boncuk ve baklaya, koyunun kürek kemiğine ve benzerlerine bakmak sûretiyle gaybdan, gelecekten haber verme işi. Ümmetimden bir kısmını bana gösterdiler. Dağları, sahrâları doldurmuşlardı. Böyle çok olduklarına şaştım ve sevindim. Sevindin mi? dediler, evet dedim. Bunlardan ancak yetmiş bin adedi hesabsız Cennet’e girer dediler. Bunlar hangileridir diye sordum. İşlerine sihr,…

devam oku

Falcı

Fala bakan, gaybı bildiğini iddiâ eden. Gaybı anlamak için güyâ bir takım vâsıtalara mürâcaat eden kimse. Atılan boncuk ve baklaya, koyunun kürek kemiğine ve sâir şeylere bakıp bunlardan manâ çıkarır görünen; gaybden haber verdiğini iddiâ eden kimse. Cebrâil (aleyhisselâm) bana geldi. Kalk namaz kıl ve duâ et! Bu gece, Şâban’ın…

devam oku

Fânî

1. Yok olucu, geçici, devamlı olmayan. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: (Yer) üzerinde bulunan her canlı fânîdir. (Rahmân sûresi: 26) Âhiret için lâzım olan şeyleri, bu fânî dünyâda hazırlamak lâzımdır. (Muhammed Hâdimî) Fânî olanı ver ki, bâkî (sonsuz, devamlı) olanı alasın. (Erzurumlu İbrâhim Hakkı) Âlemlerin hâdis olduğuna yâni…

devam oku

Farîdât-ı Âdile

Dînimizin dört temel kaynağından icmâ’ ve kıyâs. (Bkz. İcmâ’, Kıyâs) İlim üçtür: Âyet-i muhkeme (hükmü açık âyet-i kerîmeler), sünnet-i kâime (Peygamber efendimizin hadîs-i şerîfleri, mübârek söz ve davranışları) ve farîdât-ı âdile. (Hadîs-i şerîf- Ebû Dâvûd)

devam oku

Farîza

1. Namaz, oruç, zekât gibi kesin delil (mânâsı açık olan âyet-i kerîme) ile bildirilen emirler. Hac farîzası hem mâlî (mal ile), hem de beden ile yapılan bir ibâdettir. (İbn-i Âbidîn) 2. Miktârı bildirilen vârislerden her birine düşen hisse. Mîrâs payı.

devam oku

Fark

Tasavvufta cem’ denilen mertebeden sonra gelen bir makam. Buna cem’ül-cem’ de denir. (Bkz. Cem’) Fark makâmında olanın rahatlık ve huzûru kullukta, lezzeti tâatte yâni ibâdettedir. Cem’ makâmı sekirdir (muhabbet sarhoşluğudur). Fark makâmı, sahv (uyanıklık) olup, buraya kavuşunca ârif hakîki İslâm’la şereflenip, insanları doğru yola kavuşturmaya ve terbiye etmeye lâyık olur.…

devam oku