Kırât

Değerli metallerin ölçülmesinde kullanılan ağırlık birimi. Eshâb-ı kirâmın zamânında, eski Arab meskûkâtı (basılmış paraları) kullanıldığı gibi, basılmamış altın ve gümüş parçalar da, tartılarak kullanılırdı. O zaman ağırlıkları başka başka üç çeşit dirhem vardı. Hazret-i Ömer bu üç dirhemin toplam ağırlığın ın üçte biri ağırlığında ortalama bir dirhem kabûl etti. Kırâtın…

devam oku

Kırât-ı Şer’î

Peygamber efendimiz zamânında kullanılan ve hadîs-i şerîflerde ismi geçen bir ağırlık birimi. Hanefî mezhebinde, bir miskâl, yirmi kırâttır. Bir kırât-ı şer’î, kabuksuz, uçları kesilmiş, kuru beş arpadır. Böyle beş arpa, 0,24 gr. gelmektedir. Böylece, bir şer’î miskâl, yüz arpa, o da dört gram ve seksen santigram (4.80 gr.) ağırlığında olmakt…

devam oku

Kırât-ı Urfî (Kırât-ı Örfî)

Kullanılması âdet olan ve hükûmetin kabûl ettiği miskâl ve dirhemden küçük bir ağırlık birimi. Osmanlı Devleti’nde son kabûl edilen örfî miskâl 24 kırât ve bir kırât da 20 santigram idi. Buna göre, örfî miskâl 4.80 gram olmaktadır. Şer’î miskâl ile örfî miskâl aynı ağırlıktadır. (M. Sıddîk Gümüş)

devam oku

Kısâs

İşlenen suçun, yapılan kötülüğün aynısını suçluya tatbîk ederek cezâlandırma, öldüreni öldürme, yaralıyanı yaralama, bir uzvu kesenin uzvunu kesme cezâsı. Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki: Ey îmân edenler! Kasten öldürülenler için size kısas yapmak farz kılındı. Hür ile hür, köle ile köle, kadın ile kadın kısas olunur. Öldürülmüş olanın…

devam oku

Kıskanç

Allahü teâlânın başkasına ihsân ettiği nîmetin ondan alınmasını, onun elinden çıkmasını ve yalnız kendinde olmasını isteyen kimse. (Bkz. Hased) Kıskanç insan, ömrü boyunca rahatsızdır. Böyle insanlar, kendinden aşağıdakilere bakmaz, hep kendisinden yüksek ve varlıklı olanlara bakar ve onları kıskanır. (Muhammed Akkermânî)

devam oku

Kıtmîr

Eshâb-ı Kehfin (Îsâ aleyhisselâmın dîninden olup, din düşmanları her tarafı kapladığı bir zamanda dinlerini korumak için her şeylerini terkedip hicret eden Efsûs (Tarsus)’daki mağarada bulunan yedi kişiden birinin köpeğinin adı. (Bkz. Eshâb-ı Kehf) Eshâb-ı Kehfe tâbi olduğu için Kıtmîr’e Allahü teâlâ kıymet verip, Kur’ân-ı kerîmde ona işâret etmiştir ve Kıtmîr,…

devam oku

Kıyâm

Ayakta durmak. Namazın içindeki farzlardan birisi. Kıyâm, üç şeyle tamam olur: 1) Ayakta durmak, 2) Secde yerine bakmak, 3) İki tarafına sallanmamak. (Kutbüddîn-i İznikî) Kıyâmı yapamayan hasta, oturarak, oturamayan, sırt üstü yatıp başı ile îmâ, işâret ederek kılar. Yüzü, semâya (göğe) karşı değil kıbleye karşı olması için başı altına yastık…

devam oku

Kıyâm bi Nefsihî

Allahü teâlânın zâtî (zâtına âit) sıfatlarından; varlığı kendinden olan, hiçbir şeye muhtâc olmayan. Allahü teâlânın zâtî sıfatları altıdır: Vücûd (var olmak), Kıdem (varlığının öncesi, başlangıcı olmamak), Bekâ (varlığı sonsuz olmak, hiç yok olmamak), Vahdâniyet (zâtında, sıfatlarında ve işlerinde bir olmak), Muhâlefetün lil-havâdis (hiçbir mahlûka , yaratılmışa, hiçbir bakımdan benzememek), Kıyâm…

devam oku

Kıyâme Sûresi

Kur’ân-ı kerîmin yetmiş beşinci sûresi. Kıyâme sûresi, Mekke’de nâzil oldu (indi). Kırk âyet-i kerîmedir. Kıyâmet hâllerinden bahsedildiği için Sûret-ül-Kıyâme denilmiştir. Sûrede öldükten sonra dirilme ve kıyâmetin mutlaka kopacağı, insanın kıyâmet günündeki aczi, telâşı, o gün başıboş bı rakılmayacağı, onu basit bir meniden yaratan Allahü teâlânın tekrar diriltmeye de kâdir olduğu…

devam oku

Hâce Mevdûd Çeştî

Evliyânın büyüklerinden. Çeşt’de dünyâya geldi.Doğum târihi belli değildir. Babası Ebû Yusuf Çeştî zamanının en büyük evliyâsından olup, Kutbuddîn, Şems-i Sûfiyân, Çerâg-ı Çeştiyân, Yegâne-iRüzgâr, Mahbûb-i Perverdigâr, Sâhib-ül-Esrâr ve Mahzen-ül-Envâr gibi lakapları vardı. Mevdûd Çeştî, daha yedi yaşındayken Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. On altı yaşında zâhirî ve bâtınî ilimleri tahsil etti. Yirmi dört…

devam oku