“Bil ki, kim benim velî bir kulumu hakîr görür veya onu korkutursa, bana muharebe açmış demektir. Ben velî kullarıma yardımda çok süratliyimdir.” Ebû Yahyâ Kınâvî hazretleri Mısır’da Kınâ beldesinde yetişen evliyanın büyüklerindendir. Birçok kerâmetleri ve harikulade hâlleri görüldü. 647 (m. 1249) yılında vefât etti. Buyurdu ki: Allahü teâlânın velî kulları, dünyanın ne olduğunu, hakîkatini bildikleri için, dünyaya önem vermezler. Dünyanın güzelliğine ve süsüne itibâr etmezler. Havârîler Hazreti Îsâ’ya “Kendileri için korku olmayan ve mahzun da olmayacak olan Allahü teâlânın velî kulları kimlerdir?” diye sordu. Îsâ (aleyhisselâm) onlara şöyle cevap verdi: “İnsanlar dünyaya baktıkları zaman, onlar âhirete bakarlar. Kendilerini günaha götürecek şeyi yapmazlar. Kendilerini terk edeceğini bildikleri şeyi terk ederler. Onlar hak etmeden kazandıkları dünya yüksekliğini bırakırlar. Onlara göre dünya eskidir. Onu yenilemeye çalışmazlar. Evleri harap olmuştur, tamire kalkmazlar. Onlar, Allahü teâlâyı ve O’nu anmayı severler. Onlar, Allahü teâlânın kendilerine verdiği nûr ile aydınlandıkları gibi, bu nûr ile (etrâfı) aydınlatırlar.” Allahü teâlâ, Mûsâ ve Hârûn’u (aleyhimesselâm) Firavun’a gönderdiği zaman buyurdu ki: “Firavun’un süsü ve zineti, onun faydalandığı şeyler, sizin hoşunuza gitmesin. Bunlarda gözünüz kalmasın. Çünkü bunlar, dünya hayatının parlak şeyleri ve şımaranların, azgınlık yapanların süsüdür. Firavun’un bir benzerinden âciz kalacağı şeyleri size vermeyi dileseydim, bunu yapardım. Fakat ben, sizin için bunu dilemiyorum. Ben sizin, lütuf ve ihsânımdan bol bol nasîbinizi almanızı diliyorum. Bil ki, benim katımda en kıymetli olan zinet; emirlerime uyup, yasak ettiğim şeylerden kaçarak, dünyaya rağbet etmemektir. Bu, müttekîlerin süsüdür. Müttekîler üzerinde, bu süsten bir örtü vardır. Onlar bu örtü ile bilinirler. Bu örtü, onlarda bulunan sekinet, vakar, huşû, secde izidir. Onların bu alâmetleri yüzlerindedir. Onlar, gerçekten benim velî kullarımdır. Karşılaştığın zaman, onlara kanadını indir. Bil ki, kim benim velî bir kulumu hakîr görür veya onu korkutursa, bana muharebe açmış demektir. Ben velî kullarıma yardımda çok süratliyimdir. Benimle muharebeye giren kimse, zanneder mi ki, bana karşı çıkabilecek veya bana düşmanlık eden kimse, zanneder mi ki, beni âciz bırakabilecek? Ben, veli kullarımı dünyanın kötülüklerinden muhafaza ederim. Bil ki, kim benim velî bir kulumu korkutursa, bana düşmanlığını ilân etmiş demektir. Ben kıyâmet günü evliyâ kullarımın intikamını alırım.”
“Kim velî kulumu hakîr görürse!..”
“Kim velî kulumu hakîr görürse!..”