Kaza ve kaderi anlamak için…

Kaza ve kaderi anlamak için…

Kızımın ziyaretine gitmiştim

Câhil ve ahmak olanlar, kaza ve kader bilgilerini anlayamadıkları için, Ehl-i sünnet âlimlerinin sözlerine inanmaz…   Şemseddîn İsfehânî hazretleri Şâfiî mezhebi fıkıh, tefsîr, kelâm, usûl ve tasavvuf âlimlerindendir. 674 (m. 1275)’de İran’da İsfehan’da doğup, 749 (m. 1349) senesinde Kâhire’de vefât etti. Derslerinde kaza ve kader hakkında sorulan suallere açıklayıcı cevaplar verirdi. Bunlardan biri şöyledir: Kulların istekli hareketleri, iki şeyden meydana gelmektedir. Birincisi; kulun irâde ve kudreti iledir. Bunun için, kulun hareketlerine “Kesb etmek”, edinmek denir. Kesb, insanın sıfatıdır. İkincisi; Allahü teâlânın yaratması, var etmesi iledir. Allahü teâlânın emirler, yasaklar, sevaplar ve azaplar yapması, insanda kesb bulunduğu içindir. Sâffât sûresinin 96. âyet-i kerîmesinde meâlen buyuruldu ki:  “Allahü teâlâ, sizi yarattı ve işlerinizi yarattı.” Bu âyet-i kerîme, hem, insanlarda kesb, yani hareketlerinde “İrâde-i cüz’iyye” bulunduğunu göstermektedir. Cebir olmadığını açıkça isbât etmektedir. Bunun için “İnsanın işi” denilmektedir. Meselâ, “Ah” vurdu, kırdı” denir. Hem de, her şeyin kaza ve kaderle yaratıldığını belli etmektedir. Kulun işinin yapılmasında, yaratılmasında, önce, kulun bu işi irâde etmesi lâzımdır. Bu isteğe “Kesb” denir. Kulun, her istediğini yapması, her istemediğinin olmaması, kulluk değildir. Ülûhiyyete kalkışmaktır. Allahü teâlâ, lütfederek, ihsân ederek, acıyarak, kullarına muhtaç oldukları kadar ve emirlere, yasaklara uyabilecek kadar kuvvet ve kudret, yani enerji vermiştir. Meselâ, sıhhati ve parası olan kimse, ömründe bir kere hacca gidebilir. Gökte ramazan hilâlini görünce, her sene bir ay oruç tutabilir. Yirmidört saatte, beş vakit farz olan namazı kılabilir. Nisâb miktarı malı, parası olan, bir hicrî sene sonra, bunun kırkta bir miktarı altın ve gümüşü ayırıp Müslümanlara zekât verebilir. Görülüyor ki, insan kendi istekli işlerini, isterse yapar, istemezse, yapmaz. Allahü teâlânın büyüklüğü, buradan da anlaşılmaktadır. Câhil ve ahmak olanlar, kaza ve kader bilgilerini anlayamadıkları için, Ehl-i sünnet âlimlerinin sözlerine inanmaz. Kulların kudret ve ihtiyârlarında şüphe ederler. İnsanı, istekli işlerinde âciz ve mecbur sanırlar. Bazı işlerde kulların ihtiyârı olmadığını görerek, Ehl-i sünnete dil uzatırlar. Bu bozuk sözleri, kendilerinde irâde ve ihtiyâr bulunduğunu göstermektedir.