“İhtiyarı hafife almıştım!..”

“İhtiyarı hafife almıştım!..”

İlk defa eşime çiçek aldım...

“Kimseyi hor görmemek gerektiğini öğretircesine çıkardı çantasından bir minik kitap uzattı bana…”     Bakkal dükkânımda, eskiden beri tanıdığım biriyle sohbet ediyordum. Sonradan Milaslı olduğunu öğrendiğim Ömer isimli genç geldi dükkânıma. Diğer arkadaş bu Milaslı gence benim hakkımda ne anlattıysa çocuk: “Hayatından bize örnek olacak bir şeyler anlatıver” diye tutturdu. Ne anlatsam ne anlatsam derken hatırıma geldi. Kendisini çok sevdiğim, nasihatini dinlediğim, davranışlarını ölçü edindiğim bir büyüğüm ile nasıl tanıştığımızı anlattım: “Çok sıcak bir yaz gecesiydi. Yanında genç birisi vardı. Kendisi altmış küsur yaşlarında bir ihtiyardı. Dükkânıma geldiler. -Buyurun hoş geldiniz, ne istemiştiniz? -Size güzel bir gazete getirdik. Abone olursanız istifade edeceğinizi düşünüyoruz. Gençliğin verdiği toylukla biraz da tepeden bakarcasına dedim ki: -İhtiyar bu yorgun hâlinle seni fazla konuşturmayayım. Tamam, 15 gün gönder, senin de gönlün olsun. Ses etmedi. ‘Peki’ dedi. Bende hava bin beş yüz!.. Bu 60’lık delikanlıya ihtiyar gözüyle bakarken o ne yaptı biliyor musunuz? Kimseyi hor görmemeyi öğretircesine çıkardı çantasından bir minik kitap uzattı: İngiliz Casusunun İtirafları… Verirken de ‘nasipse on beş gün sonra geldiğimizde üzerinde konuşuruz’ dedi. Ben ise yine hor ve hakir görerek ‘olur konuşuruz’ dedim. Onlar ayrılırken de arkasından suizanda bulundum: ‘Bana verdiği İngiliz Casusu, peki bu ihtiyar kimin casusu?’ Böyle deyip o minik kitabı, ilgisiz bir şekilde bir kenara bıraktım. On beş gün ne de çabuk geçmişti böyle? Şu işe bak ya, ihtiyar gelmişti işte… Bana ‘okudun mu?’ der gibi baktığında şaşırdım, birden ‘okuyamadım’ dedim. Bu bana ek süre istemek olmuştu. O da hâlden anlamıştı. On beş gün sonra tekrar geleceğini söyleyerek tokalaşıp ayrıldılar. Eh bizim abonelik, on beş gün daha uzamıştı hâliyle. Olsun ikinci on beş gün geldiğinde ‘okudum’ diyecektim. Böylece ihtiyarı başımdan savacaktım. Nereden bilirdim onun yıllarca öğretmenlik yaptığını. İkinci on beş gün tekrar geldi. ‘Okudum’ dedim kafamdaki baştan savma planıma göre. Yüzünde de bir sevimlilik var ki anlatamam. İnsanı etkisi altına alıveriyor bakışlarıyla: -Okumak anlatmakla olur, anlat bakalım, dedi gülerek. Yine olmamıştı… E hâliyle yine süre istedim. Ama bir dahaki gelişinde cevabım hazırdı!..” DEVAMI YARIN