“Dünyanın geçici süsüne aldanma!”

“Dünyanın geçici süsüne aldanma!”


Aklı olan herkes, her canlının öleceğini bilir, ölüme hiçbir çâre ve ilâç olmaz. Aklı olan dünyânın geçici süsüne aldanmaz, onu istemez.   Lârî Muslihuddîn Efendi Osmanlı âlimlerindendir. İran’da, Lâr şehrinde doğdu. Daha sonra Hindistan’a gidip, Lâhor’da hocalık yaptı. Hacca gittikten sonra İstanbul’a geldi. Ebussuûd Efendi’nin ilim meclisine dâhil oldu. Sonra, Diyarbakır’a gidip yerleşti. 969 (m. 1562)’de Diyarbakır’da vefât etti. Bir dersinde buyurdu ki: Aklı olan herkes, her canlının öleceğini bilir, ölüme hiçbir çâre ve ilâç olmaz. Dünyâda hükümdâr olup hesapsız hazînelere, askerlere, nice memleketlere ve bütün cihâna hükmedenlerin hiçbiri ölüme çâre bulamayıp, sonunda can vermişler, mezârları bile unutulmuştur. Aklı olan bunların hâllerinden ibret alıp, her çeşit tâat, ibâdet ve iyi işler ile meşgûl olur, çok yapmaya çalışır. Dünyânın geçici süsüne aldanmaz, onu istemez. Peygamberlerden “aleyhimüsselâm” biri, Melekü’l-mevte yani can alıcı meleğe; “Senin haber vericilerin var mıdır? İnsanlar senin geleceğini onlarla anlasınlar, günahlardan sakınıp, ölümden korksunlar” dedi. Melekü’l-mevt dedi ki: “Benim çok habercilerim vardır. Bütün hastalıklar ve ağrılar ve ihtiyârlık benim habercilerimdir. Bir kimse bunlardan ibret almazsa, tövbekâr olmazsa, ona geldiğim zaman; ‘Sana birbiri arkasından haberciler gelmedi mi? Niçin uyanmadın? Ben bir haberciyim ki, benden sonra sana haberci gelmez’ derim.”   İmâm-ı Tirmizî ve Hâkim’in Enes’den (radıyallahü anh) bildirdikleri hadîs-i şerîfte; “Allahü teâlâ bir kuluna iyilik yapmak isterse, onu, meşgûl eder” buyuruldu. Ne şekilde meşgûl eder diye sorulunca; “Ölmeden önce sâlih ameller yapmayı tevfîk eder” buyurdu. Allahü teâlâ şöyle buyurdu: “Ben bir kuluma âhırette rahmet etmek dilesem, onun günahlarının cezasını ona dünyâda çektiririm. Bedenine hastalık, çoluk-çocuğuna musibet, veririm. Rızkını ve geçimini dar ederim. Bundan sonra yine günahları kalırsa, ölümü ona şiddetli ve zor ederim. Böylece âhırete günahsız olarak gelip, rahmetime ve yüksek derecelere kavuşur. İzzetime yemîn ederim ki, bir kuluma azap etmeyi dilesem, onun iyiliklerinin karşılığını dünyâda veririm. Bedenini sağlam, rızkını ve geçimini geniş ederim. Çoluk-çocuğuna emniyet ve rahat veririm. Bundan sonra yine iyiliği kalırsa, ölümü ona kolay ederim. Böylece bütün iyiliklerinin karşılığını görüp, âhirete sevapsız gelir ve yeri Cehennem olur.”