“Delilsiz konuşmak iftira olur!”

“Delilsiz konuşmak iftira olur!”


“Onlar beni açıkça tehdit ettiler. Artık arkadaşları da dahil tıraşa gelmeyeceklerini söylediler…”   1990’lı yıllardı… Büromuza yakın bir berberde tıraş olurdum. Berber, gazetemiz Türkiye’nin abonesi iyi bir kimseydi. Bir tıraş günü baktım bir gazete daha gelmeye başladı. Hani şimdilerde kayyum atanan bir gazete… Epeyce bir müddet bizim gazete ile beraber o gazete de gelmeye devam etti. Sonra bir ara baktım o gazeteyi berberde göremedim. Genelde tıraş esnasında ve sonrasında iyilik hoşluk dışında pek konuşmam. Ama o gazetenin kesilmesinden sonra, berber bana dedi ki: “Seni tebrik ediyorum.” Ben de fevkalade bir şey olmamıştı ama niye tebrik ettiğini sordum. Anlattı: “Belki farkındasın. Epeyce bir süre önce bir diğer gazeteye de abone oldum. Daha doğrusu, bu gazeteyi seven müşterilerim abone yapmışlardı. Akşamları da dükkânı kapattıktan sonra gazeteleri alıp eve götürüyordum, “hane halkı da okuyorlar” diye. Aylarca abonem devam etti fakat baktım o gazetenin ne dükkânda ne de evde ütüsü bile bozulmuyor. Senin anlayacağın, okunmuyor. Türkiye gazetesine dikkat ediyorum bilhassa gençler spor sayfasını okuyor. Evde ‘Bizim Sayfa’yı ailece severek okuyoruz. Öteki gazete okunmayınca, gazeteyi getiren dağıtıcıya artık getirmemesini söyledim. Vay efendim, tıraşa gelen fanatikleri bana bir çıkıştılar sormayın! Beni açıkça tehdit ettiler. Artık arkadaşları da dahil tıraşa gelmeyeceklerini söylediler. Dedim ki: ‘Kardeşim bana tıraş olmanız için size davetiye çıkarmadım. Kendi tercihiniz. Herkes rızkını yer, canınız sağ olsun…’ Artık bana tıraşa gelmiyorlar… Seni tebrik etmeme gelince; bu adamlar tıraşa geldiklerinde istisnasız hepsi, gazeteniz aleyhinde, yöneticileriniz aleyhinde akla hayale gelmedik şeyler söylüyorlardı. Bu şekilde konuşmalarının dinimizde iftiraya gireceğini vesaire anlatsam da dinlemiyorlardı. Ben de çok üzülüyordum. Alenen Türkiye gazetesini bırakmam için ısrar ediyorlardı. Kaldı ki Türkiye’yi yıllardan beri ailece severek okuruz. O isimler böyle davranırken, sen bir günden bir güne ağzını o gazete hakkında tek kelime etmedin. Pek konuşmazsın, biliyorum…” Ben de; “Sen o isimlere doğru söylemişsin. Dinimizin güzel ahlakı meydandadır. Delilsiz konuşmak iftira ve dedikodu olur. Burası sana ait. Beni ilgilendirmeyen hususlara karışmam uygun olmaz. Bana sorulmayan konulara girmem zaten…” dedim.      Seyit Ali Hocaoğlu-İstanbul