Bu nur yüzlü amca kimdi?

Bu nur yüzlü amca kimdi?


“Aklıma geldi. Bu da kim? Burada bu kadar güzel bir Türkçe konuşan yoktu ki, dedim…”   Iğdır’da çalıştığımız sulama kanalı inşaatında yaz mevsimi olduğu için gündüz çok sıcak oluyordu. Öyle oluyordu ki ısı 40 dereceyi geçiyordu. Hele de ben çadır içinde yemek yapan aşçı olduğum için, çadırın kapalı havasının sıcaklığı ile sanki havale geçirecek derecede bunalıyordum. Bu sebeple cereyan yapsın, biraz içeri hava gelsin düşüncesiyle çadırın arka tarafındaki taşları biraz kenara çektik. Çadırın arka kısmından açmıştık. İkinci bir kapı aralanmıştı. Yine bir ikindi vaktiydi. Çadırın içinde yemek yapıyordum. Açılan arka kapıdan içeri selam vererek bir amca girdi.  Açık mavi çizgili bir elbise vardı üzerinde. Bana böyle selam vererek girince birden ürperdim. Çünkü sırtım dönük olduğu için kimin geldiğini bilememiştim. Ayrıca böyle heybetli birini orada ilk defa görmüştüm. Benim korktuğumu fark etmiş olacak ki bana çok güzel bir Türkçe ile “Korkma evlat, kolay gelsin” dedikten sonra çadırın esas kapısından çıktı. Aradan bir dakika ya geçti ya geçmedi aklıma geldi: “Bu da kim ya? Burada bu kadar güzel Türkçe konuşan kimse yoktu ki?” dedim. Bu düşüncelerle tekrar kim olduğuna bakmak istercesine ben de çadırdan çıktım. O an rüzgârın şiddetlendiğini de hissediyordum. Sağa baktım, sola baktım ama bu nur yüzlü meçhul amcayı göremedim. Hâlbuki daha demin çıkmıştı içeriden. Derken o anda arkamdan bir gürültü koptu. Aman Allah’ım koca çadır yerinden sökülmüş havaya savruluyordu. Çadır rüzgârın şiddetiyle ters dönerken büyük bir tekne hâline gelmişti sanki… Ve savrulma anında bana da sırtıma denk gelecek şekilde çarpınca ben de savrulmuştum. Şiddetli çarpmanın etkisiyle düşerken yine Rabbimin inayetiyle onca taşa rağmen kafam taşların arasına bir avuç kum birikintisine rasgeldi. Ben kazayı hafif sıyrıklarla atlattım. Çadır ise yüz metreden fazla havada uçtu ve enkaz hâlinde yere çöktü… Şok üzerine şok yaşıyordum ama o amcayı bir daha orada görmedim. Kilometrelerce alanı görebildiğim hâlde, çadır böyle ters döndüğü hâlde o ihtiyar amca nereye gitmiş nereye kaybolmuştu? Kendi kendime halen cevabını bulamadığım şey şuydu: Türkçe bilen olmayan bir yerde bu kadar güzel Türkçe konuşan o zat kimdi? O rüzgâr anında benim çadırdan çıkmama sebep onun ardından bakmak olmuştu ve kafam o kadar taşlık alanda bir avuç kum birikintisine nasıl rast gelmişti?         Necati İrgali Çiğli-İzmir