Berberde sıra beklerken…

Berberde sıra beklerken…

Komşunun  yaptığı eziyetlere sabretmeli

“Banyoyu dahi iptal ettikleri için, sobada ısıtılan su ile ve bodrumda gusül abdesti alıyorduk!..”   Kendisine matematik dersi vermem için gittiğim cami imamıyla birlikte önce ben namaza başlamıştım. Sonra benim arkadaşım “ben de geleyim” demiş birlikte namaza başlamıştık. Evde dini kitap yoktu bir annem namaz kılardı. Baba tarafım mübadil muhaciri idiler. Babam Osmanlı Devletinin Manastır vilayetinde doğmuş. 1926 senesinde 13-14 yaşında ailesiyle Türkiye’ye gelmişler. Dolayısıyla dinî bir eğitim alma imkânları olmamış. Bu eğitimsizlik benim için de söz konusu olmuştu. Bir gün ders arasında, minarelere hoparlör konulmasını konuşuyorduk. Dedim ki: “Hocam, civar illerde minarelere hoparlör konuyor, bizim camimize ne zaman konacak?” Hoca efendi: “Haklısın. İlimizin müftüsü eski kafalı biri. Hoparlöre karşı.” Ben de, annem vasıtasıyla Müftü Efendiyi çok iyi bir hoca, hatta tarikat ehli birisi olarak tanımıştım. “Aman hocam, nasıl olur! Müftü Efendiyi ben çok iyi bir âlim olarak biliyorum. Annem bana anlatmıştı. Sakın bu işte bir yanlışlık olmasın! Müftü Efendinin, böyle bir teknolojiye karşı olacağını zannetmem” dedim. Hoca efendi “maalesef böyle” dedi. Tabii ben gene de Müftü Efendiyi çok sevdiğim için, konuyu hemen kapatarak, “bu işte benim bilmediğim bir şey vardır” diye düşündüm. (Yıllar sonra, Hakikat Kitabevi’nin yayınlarını tanıyınca, Müftü Efendinin (Allahü teâlâ rahmet eylesin) ne kadar doğru hareket ettiğini öğrenmiş olacaktım.) Üniversiteyi kazanınca İstanbul’a geldim. Öğrenci yurdu imkânları çok kısıtlıydı. İltimaslılar hariç, devlet yurduna yazılanlara sıranın ancak okul bittikten sonra geldiğini öğrenmiştim. Mevcut yurtların durumu hem fiziki ve hem de ideolojik ve kültürel yönden o kadar dejenerasyona uğramıştı ki anlatmak dahi çok zor. Bir il derneğinin açmış olduğu yurda, bir akrabam vasıtasıyla girmiştim. İki katlı eski bir İstanbul evini yurt hâline getirmişlerdi. Sobayla ısıtılıyordu. Banyosunu dahi iptal ettikleri için, sobada ısıtılan su ile ve bodrumda gusül abdesti ihtiyacımızı gideriyorduk. Namaz kıldığım için bana çeşitli lakaplar takıyorlardı. Bir tane bile namaz kılan yoktu. Öğrencilerin çoğu solcuydu. Bir gün berbere gittim. Sıra beklerken gazetelere göz atıyorum. Cumhuriyet gazetesinde bir makale dikkatimi çekti… DEVAMI YARIN