Ah canım babam…

Ah canım babam…

Ehl-i sünnet itikadının önemi

“Babasızlığın ne olduğunu babasız olanlara sorun… Onu kaybetmekten çok korkuyordum!..”   İstanbul Üniversitesinde öğrenciyim. Evimiz de Beylikdüzü’nde. 16 Kasım 2015 günü, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden akşam saatlerinde okuldan çıktım. Evime gitmek üzere toplu taşıma araçlarından birine bindim. İçimde bir sıkıntı var. Babamın hastalığına çok üzülüyorum. Öğrenciyim elimden bir şey gelmiyor. Bu düşüncelerle yolculuk bitti bitiyor derken evimizin olduğu siteye varmaya az kalmıştı. Telefonum çaldı. Arayan ablamdı. Öyle hızlı ve çabuk konuşuyordu ki… Öyle bir telaş içindeydi ki… Öyle üzülmüş ve tedirgin olmuştu ki. Ne oldu abla hayırdır dememe kalmadan o kelimelerin biri ağzında biri boğazında sıraladı… Babam fenalaşarak, Esenyurt’ta özel bir hastanenin yoğun bakım ünitesine kaldırılmıştı… Aile üyeleri hastaneye akın etmişti. Ah canım babam… Korktuğum başıma gelmişti… Babasızlığın ne olduğunu babasız olanlara bir sorun… Babamı kaybetmekten çok korkuyordum… Babam ağır hastaydı ve son zamanlarda yeniden nükseden hastalığı ve gördüğü antibiyotik tedavileri beni derin üzüntülere salıyordu. Bu üzüntü ve sebebiyle kafam allak bullaktı. Gözlerimden yaşlar boşanmaya başladı. “Ah canım babam” dedim içimden… Yüreğimden bir şeyler koptuğunu hissettim… Deyim yerindeyse başımdan aşağıya kaynar sular döküldü… “Allah’ım sen bana sabır ver… Allah’ım metanet ver…” Kısa süreli bir sersemlik yaşadım. Ne yapabilirdim? Ne yapmalıydım? Aklıma ağabeyim geldi. Hemen aradım büyük ağabeyimi. Durumu kendisine anlattım. Babamı acilen Esenyurt’ta bir hastanenin yoğun bakım servisine kaldırmış olduklarını söyledim. Yakınlarımızın hepsinin hastaneye gittiğini söyledim. Ağabeyim beni o an soğukkanlı dinlemeye çalışsa da onun ses tonundaki titremeler onun da içinin cız ettiğini, yüreğinin kor alev gibi yandığını ele veriyordu. Ağabeyim de en az benim kadar şoke olmuştu. Bunu kolaylıkla anlıyordum. Ama bir şeyler yapmalıydık. Hiç zaman kaybetmeden buluşarak arabaya atladık ve hastanenin yolunu tuttuk… Hastaneye varışımızla birlikte bizi “yoğun bakım” adı altında farklı bir yere yönlendirdiler. Asansörde amcamızla karşılaştık. Çok üzgündü… “Amca durumu nasıl?” Amcamız çok üzgündü ama “ümit kalmayınca telaş biter” misali sakin bir şekilde cevap verdi: “Doktorlar artık yaşama ümidi vermiyor, antibiyotik tedavisi de sonuç vermedi” dedi. DEVAMI YARIN