El-Verrâk hazretleri nefsi için başkasına kızmaz, intikam almak aklına bile gelmezdi. Hep yumuşak davranır, sabrederdi. Muhammed bin Sa’d el-Verrâk hazretleri İran’da Nişâbûr’da yetişen evliyânın büyüklerindendir. Büyük âlim Ebû Osman Hayrî’nin talebesi idi. 320 (m. 932)’de vefât etti. Kendilerine kötülük eden olursa, herkes gibi kötülükle değil, iyilikle mukâbele ederdi. Hele nefsi için başkasına kızmak, intikam almak, aklına bile gelmezdi. Birisi kendisine uygunsuz söylese, hemen kalkıp o kimsenin yanına gider, kabahat kendisininmiş gibi o kimseden özür diler, tevâzu gösterirdi. Böylece, o kimseler hatâ etmiş olduklarını anlayıp, tövbe ederlerdi. Kendisi için hiçbir kimseye kızmaz, hep yumuşak davranır, sabrederdi. El-Verrâk hazretleri buyurdu ki: “Affetmekte kerem şöyledir ki, affettiği kimsenin ayıbını affettikten sonra, bir daha hatırlamamalıdır.” “Hayatın en güzel ânları, Allahü teâlâyı hatırlayarak ve O’nun rızâsına uygun amel edilerek geçirilen ânlardır.” “Allahü teâlâya hakkıyla âşık olanların ciğerleri, O’nun rızâsından mahrum kalmak korkusuyla yanıp erir.” “Allahü teâlâya muhabbetin alâmeti, O’nun Resûlü Muhammed aleyhisselâma tâbi olmaktır.” “Alçak kimsenin kalbi dar olduğundan, bir başkasını affetmeye muvaffak olamaz.” “Kalbin yaşaması, kendisinde ölüm (ve yokluk) olmayan Allahü teâlâyı devamlı hatırlamasıdır. Güzel yaşamak ise, Allahü teâlâdan başka her şeyi unutup, Allahü teâlâ ile beraber olmaktır.” “Kul, Allahü teâlâya ancak O’nun yardımıyla kavuşur. Bütün işler ve Resûlüne tâbi olabilmek de, O’nun yardımıyladır. Kim, Resûlullaha (sallallahü aleyhi ve sellem) tâbi olmadan Allahü teâlâya kavuşmak isterse, muhakkak ki sapıtır, dalâlete düşer. Halbuki o, kendisini doğru yolda zanneder.” “Tasavvuf yoluna girip de bu yoldan dönen kimse, nefsine düşkün olup, onun rahatlığını istemesinden dolayı, bu yoldan dönmüş (Allahü teâlânın rızâsından) uzaklaşmıştır. Çünkü bu yol, Allahü teâlâya deli gibi âşık olup ve sıkıntılardan sonra gönül rahatlığına ermeyen, yani sıkıntı çekmeye alışmayan kimse için (nefsin arzularından tamamen vazgeçmeyen kimse için) çok zordur. Bir kimse bu hâle geldikten sonra, sıkıntı çekmesi ve korkulu hâllerde bulunması ona hafif gelir. Nefs, bu hâle boyun eğip sıkıntı çekmeye alıştığı zaman, Allahü teâlânın rızâsını isterken karşılaştığı bütün zorluklar, ona kolay gelir ve Allahü teâlâ da kendisine kavuşturan yolu ona kolaylaştırır.” “Nefsin için kimseye kızma” El-Verrâk hazretleri nefsi için başkasına kızmaz, intikam almak aklına bile gelmezdi. Hep yumuşak davranır, sabrederdi. Muhammed bin Sa’d el-Verrâk hazretleri İran’da Nişâbûr’da yetişen evliyânın büyüklerindendir. Büyük âlim Ebû Osman Hayrî’nin talebesi idi. 320 (m. 932)’de vefât etti. Kendilerine kötülük eden olursa, herkes gibi kötülükle değil, iyilikle mukâbele ederdi. Hele nefsi için başkasına kızmak, intikam almak, aklına bile gelmezdi. Birisi kendisine uygunsuz söylese, hemen kalkıp o kimsenin yanına gider, kabahat kendisininmiş gibi o kimseden özür diler, tevâzu gösterirdi. Böylece, o kimseler hatâ etmiş olduklarını anlayıp, tövbe ederlerdi. Kendisi için hiçbir kimseye kızmaz, hep yumuşak davranır, sabrederdi. El-Verrâk hazretleri buyurdu ki: “Affetmekte kerem şöyledir ki, affettiği kimsenin ayıbını affettikten sonra, bir daha hatırlamamalıdır.” “Hayatın en güzel ânları, Allahü teâlâyı hatırlayarak ve O’nun rızâsına uygun amel edilerek geçirilen ânlardır.” “Allahü teâlâya hakkıyla âşık olanların ciğerleri, O’nun rızâsından mahrum kalmak korkusuyla yanıp erir.” “Allahü teâlâya muhabbetin alâmeti, O’nun Resûlü Muhammed aleyhisselâma tâbi olmaktır.” “Alçak kimsenin kalbi dar olduğundan, bir başkasını affetmeye muvaffak olamaz.” “Kalbin yaşaması, kendisinde ölüm (ve yokluk) olmayan Allahü teâlâyı devamlı hatırlamasıdır. Güzel yaşamak ise, Allahü teâlâdan başka her şeyi unutup, Allahü teâlâ ile beraber olmaktır.” “Kul, Allahü teâlâya ancak O’nun yardımıyla kavuşur. Bütün işler ve Resûlüne tâbi olabilmek de, O’nun yardımıyladır. Kim, Resûlullaha (sallallahü aleyhi ve sellem) tâbi olmadan Allahü teâlâya kavuşmak isterse, muhakkak ki sapıtır, dalâlete düşer. Halbuki o, kendisini doğru yolda zanneder.” “Tasavvuf yoluna girip de bu yoldan dönen kimse, nefsine düşkün olup, onun rahatlığını istemesinden dolayı, bu yoldan dönmüş (Allahü teâlânın rızâsından) uzaklaşmıştır. Çünkü bu yol, Allahü teâlâya deli gibi âşık olup ve sıkıntılardan sonra gönül rahatlığına ermeyen, yani sıkıntı çekmeye alışmayan kimse için (nefsin arzularından tamamen vazgeçmeyen kimse için) çok zordur. Bir kimse bu hâle geldikten sonra, sıkıntı çekmesi ve korkulu hâllerde bulunması ona hafif gelir. Nefs, bu hâle boyun eğip sıkıntı çekmeye alıştığı zaman, Allahü teâlânın rızâsını isterken karşılaştığı bütün zorluklar, ona kolay gelir ve Allahü teâlâ da kendisine kavuşturan yolu ona kolaylaştırır.”
“Nefsin için kimseye kızma”
“Nefsin için kimseye kızma”