İnsan rızkını aradığı gibi…

İnsan rızkını aradığı gibi…

İslamiyete uygun olmayan satışlar!

İnsanın rızkı değişmez, azalmaz ve çoğalmaz ve zamanından geri kalmaz. İnsan rızkını aradığı gibi, rızık da, sahibini arar.   Celâleddîn Bekrî hazretleri fıkıh ve usûl âlimlerindendir. 807 (m. 1404)’de Mısır’da, Dehnût’ta doğdu. 891 (m. 1486)’de vefât etti.  Bu mübarek zat, bir dersinde buyurdu ki: Helâl malı, ihtiyaçtan fazla toplamak mekruhtur. Zekâtını vermezse, azâba sebep olur. Hadis-i şerifte, (Altına ve gümüşe köle olana lânet olsun!) buyuruldu. Dünya malı peşinde koşmak, nefsinin şehvetleri [arzuları] peşinden koşmaktan daha fenadır. Hadis-i şerifte, (Geçen ümmetlerin her birine fitneler verildi. Benim ümmetimin fitnesi, mal, para toplamak olacaktır) buyuruldu. Dünyalık peşine düşerek, âhireti unutacaklardır. Hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ, insanları yaratırken, ecellerini, ömürlerini ve rızıklarını takdîr etmiştir) buyuruldu. İnsanın rızkı değişmez, azalmaz ve çoğalmaz ve zamanından geri kalmaz. İnsan, rızkını aradığı gibi, rızık da, sahibini arar. Çok fakirler vardır ki, zenginlerden daha iyi, daha mesut yaşar. Allahü teâlâ kendisinden korkanlara, dînine sarılanlara, ummadıkları yerden rızık gönderir. Hadis-i kudsîde, (Ey dünya! Bana hizmet edene hizmetçi ol! Sana hizmet edene güçlük göster!) buyuruldu. Bir hadis-i şerifte, (Yâ Rabbî! Beni sevenlere, hayırlı mal ver. Bana düşmanlık edenlere, çok mal ve çok evlat ver!) buyuruldu. Bir Yahudi öldü. Bir köşk ile iki oğlu kaldı. Köşkü taksîmde anlaşamadılar. Duvardan bir ses geldi. “Benim için birbirinize düşman olmayınız. Ben bir pâdişâh idim. Çok yaşadım. Mezarda yüz otuz sene kaldım. Sonra, toprağımla çanak çömlek yaptılar. Kırk sene evlerde kullandılar. Kırıldım. Sokağa atıldım. Sonra, benimle kerpiç yaptılar. Bu duvarın inşâsında kullandılar. Birbirinizle dövüşmeyiniz. Siz de, benim gibi olacaksınız” dedi. Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin hasta oldular. Hazret-i Ali ve Hazret-i Fâtıma (radıyallahü anhüm) ve hizmetçileri kız, çocuklar iyi olursa, üç gün oruç tutacaklarını adadılar. İyi oldular. İftarda yiyecekleri yoktu. Bir Yahudi’den üç sâ’ arpa ödünç aldılar. Hazret-i Fâtıma, bir sâ’ arpayı un yaptı. Bununla beş ekmek pişirdi. Bir fakir gelip, (Bana bir yiyecek veriniz) dedi. Ekmekleri buna verip, aç yattılar. Ertesi gün, bir yetim geldi. Bunları da ona verip, yine aç yattılar. Üçüncü gün de, bir esir gelip yiyecek istedi. Bunları da, ona verdiler. Allahü teâlâ, Resûlullaha (sallallahü aleyhi ve sellem) âyet-i kerime göndererek, bunların nezirlerini ve îsârlarını metih ve senâ buyurdu…