“Nerede benim oğlum?..”

“Nerede benim oğlum?..”

Bütün insanlara hitap eden bir kitap

“Saklamaya çalışma! Şimdi elimdeki sopayla sana girişirim… Çabuk söyle nereye saklandı?..”   Öğrenci olarak “okulu kırıp” arkadaşlarla gittiğimiz kahvede kâğıt oynarken annemin elinde sopayla, oynadığımız kahveyi basmaya geldiğini görünce telaşla saklanacak bir yer olarak kahvenin tuvaletini buldum. Kahveciye de yalvardım: -Abi yok deyin ne olur!.. -Tamam saklan tamam! Annem elinde kocaman sopa, kahveye dalınca tüm kahvedekiler bir acayip oluyor. Annemin sesini tuvaletten duyuyorum. -Nerede benim oğlum?  “Benim oğlum” cümlesinin ne kadar sahiplenme cümlesi olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyordum ama çocukluk hâlimle nereden bileceğim? Masa arkadaşlarım zaten çil yavrusu gibi dağılmıştı. Kahveci de anneme kekeleyerek cevap veriyordu: -Yok, Sıdıka Abla… Şey gitti galiba… Annemin sesi kahveyi inletiyordu. -Onu saklamaya çalışma! Şimdi elimdeki sopayla sana girişirim… Çabuk söyle nereye saklandı o! Bir tangır tungur sesler geldi… Derken tuvaletin eğreti kapısı, bir ayak darbesiyle açıldı… Annemle göz göze geldik… “Seni beni bilmez seni!” diyen annem, kolumdan tuttuğu gibi koca sopayla kaba etlerime vurmaya başladı… Kahvede annemden herkesin gözü önünde meydan dayağı yiyordum yani… Hem de kahveciye bağırıyordu annem: “Bir daha bunu bu kahveye alırsan seni de böyle döverim, bilmiş ol!” 14-15 yaşında çocuğum. Annem iri yarı güçlü kuvvetli bir kadın, kahveden çıktıktan sonra tuttu elimden doğru eve gittik… Evden içeri girdiğimizde annem bana hiçbir şey yapmadı. Bir çift kelime bile etmedi. Sanki az önceki olay yaşanmamıştı… Ne öfkesi vardı ne sitemi… Sonra anladım ki annem beni sadece o mekândan o şok bir müdahale ile çekip almıştı… O gün bugündür kahve nedir, kumar nedir, sigara nedir bilmedim… Kullanmadım, semtine uğramadım… Aynı yıllarda teyzemin oğlu vardı… O benden küçüktü yaş olarak ama gençliğin yaşadığı o süreci o da yaşamaya başlamıştı… Ama ona teyzem hiç engel olmadığı gibi onun o hareketlerini babasından gizledi… Üzerine gidilmedi… O ortamlardan kurtarılamadı… Şimdi teyzemin oğlu hâlen kahve köşelerinden çıkmıyor. Ne ev var ne ocak? Ne meslek ne bir hayat… Diyeceğim o ki, sorumlu anne baba, sorumlu aile olunca çocuklar “ağaç yaş iken eğilir” atasözünde olduğu gibi hem çevrenin zararlarından kurtarılıyor, hem hayata katılabiliyor. Psikologların yöntemini bilmiyorum ama annemin o “kontrollü şok” uygulaması benim hayata tutunup adam olmamı sağlamıştı…           Nurettin Kucur-İstanbul