“O, şükür vazifesini yerine getirmedi!..”

“O, şükür vazifesini yerine getirmedi!..”

Yanımda kocam olduğu hâlde!..

Bir şahıs kızarmış tavuk yiyordu. Bu sırada bir fakir gelip ondan bir şeyler istedi. Zengin olmasına rağmen, fakire bir şey vermeden geri çevirdi!..   Hakîm Çelebi, Osmanlı velilerindendir. Doğum târihi bilinmemektedir. 938 (m. 1531)’de İstanbul’da, Edirnekapı semtinde vefât etti. Sohbetlerinde evliyanın hallerinden anlatırdı. Buyurdu ki: Bir şahıs yemek yiyordu. Sofrasında kızarmış tavuk da vardı. Bu sırada bir fakir gelip ondan bir şeyler istedi. Zengin olmasına rağmen, fakire bir şey vermeden geri çevirdi. Bir müddet sonra, zenginle hanımı arasında bir anlaşmazlık çıktı. Hanımından ayrıldı. Hanımı başka birisi ile evlendi… Aradan seneler geçmişti. Ayrılan hanım evlendiği şahısla yemek yiyordu. Bu sırada bir fakir gelip, onlardan bir şeyler istedi. O şahıs önünde duran tavuğu fakire verdi. Hanımı, gelen fakirin kim olduğunu tanımıştı. O fakir, hanımın ilk kocası idi. Böyle fakir ve perişan bir hâle düşmüştü. Bu durumu kocasına anlatınca, kocası şöyle cevap verdi: “Allahü teâlâ ona birçok nimet vermişti. Buna rağmen bütün o nimetlerin sahibi olan Allahü teâlâya, şükür vazîfesini yerine getirmiyordu. Bu sebeple Allahü teâlâ onun malını, mülkünü ve hanımını bana nasip eyledi.” Horasan vâlisi Yakûb bin Leys bir hastalığa yakalanmıştı. Tabibler onun hastalığını tedâvi etmekten âciz kalmışlardı. Bu sırada Yakûb bin Leys’e; “Burada sâlih bir zât var. İsmi, Sehl bin Abdullah’tır. Eğer o size duâ ederse, Allahü teâlânın izni ile hastalıktan kurtulursunuz” denildi. Bunun üzerine Yakûb bin Leys, Sehl bin Abdullah hazretlerini davet etti. “Efendim bu hastalıktan kurtulmam için bana duâ edin” dedi. Sehl bin Abdullah; “Ben sana nasıl duâ edeyim. Sen zulüm ve haksızlık yapıyorsun” dedi. Bunun üzerine vâli yaptığı zulüm ve haksızlıklara tövbe etti. Haksız olarak hapsedilenleri, hapishâneden çıkardı. Bunun üzerine Sehl bin Abdullah; “Allahım! Sen ona günah işlemenin ne kadar kötü olduğunu gösterdiğin gibi, senin emirlerine itaat etmenin ve yasaklarından sakınmanın izzetini ve üstünlüğünü de öylece göster. Onu hastalığından kurtar” diye duâ etti. Sehl bin Abdullah bu duâyı yapınca, vâli o anda Allahü teâlânın izni ile iyileşti. Vâli, Sehl bin Abdullah’a çok mal verilmesini emr etti. Fakat o, bunları kabul etmedi. Sehl bin Abdullah memleketine dönmeye karar verdi. Yolda giderken yanında bulunanlar; “Keşke vâlinin verdiği malı kabul etseydin. Kendine almasan bile fakirlere verirdin” dediler. Bunun üzerine Sehl bin Abdullah bulunduğu yere nazar etti. Allahü teâlânın izni ile yerde bulunan çakıl taşları cevher oldu…