Kaza ve kader bilgisini anlamak…

Kaza ve kader bilgisini anlamak…

Allah için tevazu eden, yükselir

Câhil ve ahmak olanlar, kaza ve kader bilgilerini anlayamadıkları için, Ehl-i sünnet âlimlerinin sözlerine inanmaz. Kulların kudret ve ihtiyârlarında şüphe ederler.   Ebü’l-Kâsım bin Mübârek hazretleri hadîs, fıkıh ve kelâm âlimidir. 517 (m. 1123)’de Irak’ta Vâsıt’ta doğdu. Hayatının sonlarına doğru İran’da Hemedân’a gitti ve orada 592 (m. 1196) yılında vefât etti. Bu mübarek zat, bir dersinde buyurdu ki: Kulun işinin yapılmasında, yaratılmasında, önce, kulun bu işi irâde etmesi lâzımdır. Bu isteğe “Kesb” denir. Allahü teâlâ, lütfederek, ihsân ederek, acıyarak, kullarına muhtaç oldukları kadar ve emirlere, yasaklara uyabilecek kadar kuvvet ve kudret vermiştir. Meselâ, sıhhati ve parası olan kimse, ömründe bir kerre hacca gidebilir. Her sene bir ay ramazan orucu tutabilir. Yirmidört saatte, beş vakit farz olan namazı kılabilir. Nisâb miktarı malı, parası olan, bir hicrî sene sonra, bunun kırkta bir miktarı altın ve gümüşü ayırıp Müslümanlara zekât verebilir… Görülüyor ki, insan kendi istekli işlerini, isterse yapar, istemezse, yapmaz. Allahü teâlânın büyüklüğü, buradan da anlaşılmaktadır. Câhil ve ahmak olanlar, kaza ve kader bilgilerini anlayamadıkları için, Ehl-i sünnet âlimlerinin sözlerine inanmaz. Kulların kudret ve ihtiyârlarında şüphe ederler. İnsanı, istekli işlerinde âciz ve mecbur sanırlar. Bazı işlerde kulların ihtiyârı olmadığını görerek, Ehl-i sünnete dil uzatırlar. Bu bozuk sözleri, kendilerinde irâde ve ihtiyâr bulunduğunu göstermektedir. Bir işi yapıp yapmamaya gücü yetmeye “Kudret” denir Yapmayı veya yapmamayı istemeye “İrâde”, dilemek denir. Bir işi kabul etmeye, karşı gelmemeye “Rızâ”, beğenmek denir. İşin yapılmasına tesîr etmek şartı ile, irâde ile kudretin bir araya gelmesine “Halk”, yaratmak denir. Tesîrli olmayarak bir araya gelmelerine “Kesb” denir. Tesîr etmek ve etmemek şart olmazsa “İhtiyâr” denir. Her ihtiyâr edenin, halik olması lâzım gelmez. Bunun gibi, her irâde edilen şeyden, râzı olmak lâzım gelmez, ihtiyâr ve kesb, birlikte bulunabilir. İhtiyâr, halk ile de birlikte bulunabilir. Bunun için, Allahü teâlâya “Halik” ve “Muhtâr” denir. Kula, “Kâsib” ve “Muhtâr” denir. Allahü teâlâ, kullarının tâatlarını, günahlarını irâde eder ve yaratır. Fakat, tâatten râzıdır. Günahdan râzı değildir, beğenmez. Her şey, O’nun irâde ve halk etmesi ile var olmaktadır. En’âm sûresinin 102. âyet-i kerîmesinin meâli şöyledir: “O’ndan başka ilâh yoktur. Her şeyin hâlıkı, ancak O’dur.”