Yemen’de yetişen meşhûr fıkıh âlimlerinden ve evliyânın tanınmışlarından. İsmi, Şeyh bin Abdullah bin Şeyh Abdullah Ayderûsîdir. 1513 (H.919) senesinde Terîm şehrinde doğdu. 1582 (H.990)de vefât etti. İyi bir çevrede yetişti. Önce Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Bâzı ana metinleri de ezberledikten sonra ilim tahsîline başladı. İlk bilgileri babasından okudu ve güzel bir edeble yetişti. Daha sonra Şehâbüddîn Abdurrahmân’dan, Şeyh Abdullah bin Muhammed’den ders aldı. Bundan sonra Yemen’e gidip Benderâden’de Şeyh Muhammed bin Ömer’den ve diğer âlimlerden ilim öğrendi. Buradan da hac yapmak için babası ile birlikte Mekke’ye gitti. Mekke’de Şeyhülislâm Ebü’l-Hasan el-Bekrî ve onun oğlu Tâcü’l-Ârifîn ile görüştüler. Babaları karşılıklı olarak birbirinden yanlarında bulunan oğulları için duâ istediler. Yapılan duâlar bereketiyle her ikisi de zamanlarının meşhûr âlimlerinden oldular. Hac ibâdetini tamamladıktan sonra babası ile birlikte Peygamber efendimizin kabri şerîfini ziyâret etmek üzere Medîne-i münevvereye gittiler. Büyük bir aşk ve muhabbet içinde ziyâret ettiler. Mübârek türbesine girmekle şereflendiler. İçeriye girdikleri sırada Ayderûsî’yi bir hâl kapladı. Kendinden geçip yere düştü ve bayıldı. Babası onun bu hâlden kurtulması için Peygamber efendimizi vesîle ederek duâ etti. Kendine geldi. O sırada çok yüksek hâllere kavuştu.
Ziyâretten sonra memleketine döndü. 1534 senesinde tekrar hacca gitti. Bu ikinci haccında üç sene Mekke’de kaldı. İlim ve ibâdetle meşgûl olup, tasavvuf yolunda çalıştı. Şeyhülislâm Ahmed bin Hacer Heytemî ve Allâme Abdullah bin Ahmed el-Fakîhî ve onun kardeşi Abdülkâdir el-Fakîhî’den ve Allâme Abdurraîf bin Yahyâ ve Allâme Muhammed el-Mâlikî’den ilim öğrendi. Usûl, tefsîr, hadîs, fıkıh, ferâiz, sarf, nahiv, tasavvuf, hesab ilimlerinde iyice yetişti. Mekke’de kaldığı süre içinde pekçok umre yaptı. Ramazan ayında büyük bir tâkat göstererek dört defâ geceleri, dört defâ da gündüzleri umre yapardı. Allâme Hamîd bin Abdullah es-Sündî, hiç kimsenin böyle umre yaptığı, buna güç yetirdiği nakledilmemiştir. Bu hâl onun kerâmetlerinden biri idi, demiştir. Ramazanda yapılan bir umrenin, sevâbının bir hac sevâbı kadar olduğu hadîs-i şerîfte bildirilmiştir.
Mekke’de kaldığı müddet içinde Medîne’ye de gidip Peygamber efendimizin kabri şerîflerini ziyâret ederdi. Bir defâsında ziyârete giderken hocası İbn-i Hacer Heytemî, hastalığının geçmesi için duâ istemişti. Duâsı makbûl idi. Duâ etti hocası hastalıktan kurtuldu.
Ayderûsî daha sonra memleketine döndü. Bu dönüşünde pekçok âlimden icâzet, diploma almıştı. Tasavvuf ehli çok kimseden de hırka giymişti. Bu sefer memleketinde bir müddet daha kalıp, 1551’de Hindistan’a gitti. Vezîr-i âzam İmâdülmülk ona yakın alâka ve hürmet gösterdi. Ders vermesi ve ilim öğretmesi için yardımcı oldu. Bu alâka üzerine, ilim öğretmeye başladı. Ondan ilim öğrenmek için pekçok talebe toplandı. Her ilimden ders verip, talebe yetiştirdi. Kendisinden oğlu Abdullah ve Şeyh Abdülkâdir, torunu Muhammed bin Abdullah, Abdullah bin Ali, Şeyh Ahmed bin Ali, Abdullah bin Ahmed bin Felah, Muhammed bin Ahmed el-Fâkihî, Humeyd bin Abdullah es-Sündî gibi âlimler icâzet almışlardır. Hindistan’da otuz iki sene kaldı.
Zamânın büyük âlimleri ve meşhûr evliyâsı onu medhetmişlerdir. Onun yetişeceğini önceden müjdelemişlerdir. Müjdelendiği gibi zamânın en meşhûr âlimi ve evliyâsı olmuştur. Menkıbeleri, Şehâbeddîn Ahmed bin Ali el-Mekkî tarafından Nüzhet-ül-İhvân ve’n-Nüfûs fî Menâkıbı Şeyh bin Abdullah Ayderûsî adı altında yazılan kitapta toplanmıştır. Ayrıca oğlu Şeyh Abdülkâdir, Futûhât-ül-Kudsiyye fi’l-Hırakât-ül-Ayderûsiyye adlı eserinin mukaddimesinde yazmıştır.
Ayderûsî’nin eserleri şunlardır:
Kitâb-ül-Akd-ün-Nebî, Es-Sırr-ül-Mustafavî, Kitâb-ül-Fevz-ve’l-Büşrâ, Tuhfet-ül-Mürîd; bu eseri manzum olup, iki cild hâlinde şerh edip büyüğüne Hakâik-üt-Tevhîd, küçüğüne Sirâc-üt-Tevhîd adını vermiştir.
Mevlid ve mîrâc ile ilgili nazım eserlerinden başka tasavvufda Hızb-un-Nefs, Nefehât-ül-Hukm adlı eseri ve şiirlerinin toplandığı bir dîvânı vardır.
1) El-A’lâm; c.3, s.182
2) El-Meşre-ur-Revî; c.2, s.119
3) Nûru’s-Safîr; s.333
4) Mu’cem-ül-Müellifîn; c.4, s.312
5) Şezerât-üz-Zeheb; c.8, s.423